21 Ocak 2011 Cuma

Ayın Kitabı: TREN

Bu ayki kitabımız Psikoterapist Engin Geçtan'ın roman türündeki eserlerinden Tren adlı kitap.Açıkçası Kızarmış Palamut Kokusu mu yoksa Tren mi diye arada kaldım ama bu roman daha çok beğenilmiş okur tarafından.O yüzden bunu seçtim.Engin Geçtan seçmemin sebebi ise psikoterapist olması ve okumadığım bir Türk yazar olması. Bu ay illa da bir Türk yazar seçeceğim diye bir inadım vardı.Yoksa çevremdeki arkadaşlardan çok sayıda kitap tavsiyesi aldım.Fakat Kadıköy Alkım'da geçirilen birkaç saatten sonra bunda karar kıldım.Umarım yüzümü kara çıkartmaz.Yazarı ve kitabı ben de çok az tanıyorum ama denemeye değer diye düşündüm.Bakalım beğenilecek mi? Herkese iyi okumalar...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Eşcinselin Günlüğü

Bu defa Caddebostan Starbucks'da buluştuk. Soğuk bir İstanbul akşamında, zahmetli bir yolculuk olduğunu itiraf etmeliyim. Gelir gelmez, grubumuza yeni katılan Okay'la tanıştıktan sonra Cem'e dert yandım neden mutat buluşma noktamızı değiştirdin diye. Sonra sonra alıştım mekana, hatta hoşuma bile gitti. Özellikle bahçe kısmı, sigara tiryakileri için biçilmiş kaftan. Ama yine de ilk göz ağrımıza dönmemiz gerektiğini dillendirdim. Neyse, lafı fazla uzatmayayım. Vakti zamanında Sartre'ın methiyelerine mazhar olan Jean Genet'nin, kendi yaşansıtından kesitler sunduğu Hırsız'ın Günlüğü'ydü bu ayki kitabımız. İsmine aldanmamak lazım ama. Daha ziyade, ateşli bir eşcinselin anılarına yer verdiği marjinal bir roman... Neredeyse her cümlesini irdeleyerek okumak lazım. Aksi halde, kitap sizi dışlayabiliyor. Yazarın aktardığı kopuk kopuk hikayelerde, toplum tarafından yanlış kabul edilen bazı hasletlerin yüceltildiğine tanık olabiliyorsunuz. Anlayacağınız, kişiye has ideallerin ve tutkuların, ahlaki normlar ne derse desin, özgürce yaşanması gerektiğinin altı çiziliyor. Mesela, bir kilise kumbarasının boşaltılması ya da yakın bir arkadaşın zulasının patlatılması sıradan bir olaymış gibi lanse ediliyor. İşin tuhafı, yazarın samimiyeti, okuyucuyu bu alışılmadık maceranın içine kolaylıkla çekiyor. Hatta bir süre sonra, normal hayatlarımıza karşı muhalif bir tavır takınmak bile mümkün. Altı çizilmesi gereken önemli bir husus daha var. Eşcinselliğe ilişkin duygu ve düşüncelerin cüretkar bir üslupla aktarılması özellikle muhafazakar okuyucunun midesini kaldırabilir. Bu kışkırtıcı kitabı arkadaşlarınıza önerirken dikkatli olmakta fayda var. Hasılı, Hırsızın Günlüğü'nü okumayı keşke daha uzun bir zamana yayma şansım olsaydı. O zaman, bu ilginç kitabı ve yazarını daha iyi anlayabilirdim. Yine de yeraltı edebiyatının en güzide eserlerinden birisi olarak kabul edilen bu romanı okuduğuma çok memnunum. Bu konudaki cehaletimizi bir nebze olsun azalttığı için Bahadır'a teşekkür etmeyi borç bilirim. Şunu da eklemeliyim ki terapi tadında geçen sohbetimiz, gecenin sonunda kendimi mükemmel hissetmemi sağladı.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Hırsızın Günlüğü

Ayrıntı Yayınları'nın Yeraltı Edebiyatı Serisi'ni incelerken farketmiştim Jena Genet'nin adını ilk defa. Doğar doğmaz yetimhaneye terkedilmiş, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde gezinip hırsızlık yapmış, müebbet hapisten yazdığı kitabın Andre Gide ve Sartre tarafından farkedilmesiyle kurtulmuş birinin anlattıklarını merak ediyordum. Açıkçası kitabı tavsiye ederken bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiştim. Beat Kuşağı yazarları, Chuck Phalaniuk, Ingvar Ambjornsen, Ole Bauer, Bukowski gibi yazarların Fransa'da yaşamış hali olarak düşünüyordum Jean Genet'yi. Okumaya başladığım vakit ne kadar yanıldığımı anladım. Albert Camus: 'iyi bir yazar, felsefesi olan yazardır.' diyordu Sisifos Söyleni'nde. İyi bir yazardı Jean Genet. Beğendiğim yerlerin altını çizerim okuduğum kitaplarda. Bazı kitaplarda üçü beşi geçmez altını çizdiğim cümle sayısı. Hırsızın Günlüğü'nde ise kalem, cümlelerin altını çizmek için neredeyse hiç elimden düşmedi. Kendisini suçta ve eşcinsellikte vareden bir adamın anlatısını okumak, yorucu ve bir o kadar da keyifliydi.
Kitabın kurgusu oldukça dağınık olduğu için üzerine tartışırken de konudan konuya atladık. Eşcinsellikten kadın erkek ilişkilerine, Fransız Edebiyatı'ndan Yeraltı Edebiyatı'na pek çok konuda konuştuğumuz bu güzel sohbet için Cem'e Süleyman'a ve Okay'a çok teşekkür ederim. Gelecek okumalarda buluşmak üzere...

7 Ocak 2011 Cuma

Hırsızın Günlüğü Hakkında

İnce bir kitap önermiş olmasından dolayı Bahadır'a teşekkür ediyorum öncelikle. Metrobüste, vapurda dolmuşta hatta son demde sarı dolmuşta cep telefonumun ışığıyla son on sayfasını okuyup bitirdim kitabın.Keşke daha disiplinli olup hergün birkaç sayfa okumuş olsaydım.Artık bu ayın kitabına kısmet.Haa bir de yersiz öneri; sarı dolmuşta kitap okuyacaksanız arka değil ön koltuğa oturun orada ışık yeterli çünkü...))) Neyse bu kadar boş gevezelikten sonra gelelim kitabın faydalarına.Bir kere bu kitap bir hırsızdan çok bir eşcinselin aşklarının günlüğü.Yani kitabı bir hapishane ya da bir polisiye roman okuyacağım beklentisiyle okuyanlar hayal kırıklığına uğrayabilirler çünkü kitap tamamen Jean Jenet'in sevgililerine adanmış. Özellikle en çok bahsi geçen Stillano isimli tek eli olmayan adam kitapta önemli yer tutuyor.Kitabın başından sonuna sık sık sahneye girip çıkıyor.Anlaşılan o ki yazar bu Stillano'yu biraz idealleştiriyor, onun gibi olmak istiyor.Onun sertliğinden ve korkusuzluğundan etkileniyor.Fakat Stillano'nun bazı davranışlarından örneğin planladıkları soygun sırasında tüm tehlikeyi Jean'a yüklemesinden bu aşktan faydalandığı, yazarı istismar ettiği anlaşılıyor.Yazar hapishaneyi bizim gibi normal insanlar için istenmeyen ama kendisi gibileri için bir cennet olarak tanımlıyor.Bana sorarsanız gündelik hayatta bu kadar sevgili bulamayacağı için hapishaneyi çok seviyor. Bilemiyorum.Genet tam bir muhalif.Yerleşik ahlak kurallarına, güç ilişkilerine, toplumun yargılarına karşı.Sürekli aşklarında, bunalımlarında ve hırsızlıklarında bir çıkış noktası arama, bir isyan, bir kendi içine bakış çabası sözkonusu.Edebiyatı insan zihninin gizli kalmış kısımlarının bir araştırması olarak görenler içinde Hırsızın Günlüğü bulunmaz nimet çünkü yazar kendi iç dünyasına girip onu tüm kirliliği zayıflığı ve gülünçlüğüyle sergilemekte pek mahir. Kitap belirgin bir olay örgüsüne sahip olmasa da kendini okutuyor fakat beni en çok zorlayan tarafı okumaya bir süre ara verdikten sonra önceden okumuş olduklarımı unutmamdı.Çeviri konusunda da pek iyimser olamayacağım.Bazı cümleler başı sonu dağılmış halde ve anlaşılmazdı.Bu kitap bence değişik ve az rastlanır türde bir eser.İlginç mesajları var ve farklı bir insanın iç dünyasını algılayışlarını gözler önüne seriyor. Herkese iyi okumalar dilerim.