12 Aralık 2010 Pazar

On Sekizinci Yüzyıl Romanları

Açıkçası sıklıkla takip ettiğim bir tür değil.  Emily Bronte'un Uğultulu Tepeler'ini de bu acemilikle okudum.İlk birkaç sayfa gittikten sonra zaten roman kendini belli ediyor. Fakat işin daha ilginç ve bilinçsiz tarafı şuydu ki ben-bilenler bilir- Zadie Smith'in İnci Gibi Dişler'ini çok severim.Kritikler de Smith'in Jane Austen'den etkilendiğini okuyunca hemen gidip bir Jane Austen kitabı alıp okumaya başlamış (Aşk ve Gurur) ve birazık hayal kırıklığına uğramıştım. Bu kitabı sevenler O kitabı da çok seveceklerdir eminim. .Ve fakat dediğim gibi bu romanların işsiz güçsüz karakterleri beni çok yoruyorlar.Kardeşim sen ordan oraya gidip çay içeceğine işine gücüne baksana....))) Tabii burda yine o ilginç olgu; Kurmacanın gerçekten daha inandırıcı olması durumu ortaya çıkıyor.Gerçekten o dönem zenginleri bu tarz bir hayat yaşamış olabilir.Romanı okumaya başladığımda bir kere yazar kesinlikle her türlü zor yolu seçmiş hiçbir şekilde kolaya kaçmamış.Örneğin yine bilenler bilir.MG Yaratıcı Yazarlık Kursu'nun ilk ödevi Y.Atılgan'ın Evdeki öyküsünü kahramanı erkek yaparak yazmaktır.Yani karşı cinsi oynamak zordur. Bu zor rolü zor da bir sahneyle açıyor yazar. İşler sarpa sarıyor. Heathcliff karakteri tombul hizmetçi Nelly'nin ağzından her türlü ince ayrıntısına girilerek çocukluğundan aşklarına anlatılıyor.Yazarın amacı sanki tüm karakterleri en ince ayrıntısına kadar okura vermek.Bu yüzden olsa gerek kahramanları sıklıkla çatışma halinde görüyoruz.(Nelly dahil).Romanın ikinci bir zorluğu önemli bir kısmının hizmetçi kadın tarafından anlatılması.Bu sahneler de (hadi örgü şişini al gel Nelly'ciğim anlatırken örersin gibi sahnelerle bazen zorlamaya kaçıyor. Yani şimdi bitirir Nelly diyorsunuz ama Nelly tombul yanaklarından cesaret alarak anlattıkça anlatıyor...)) Bir de benim yine bir farklılığım Heathcliff'i o kadar kötü algılamadım ben. Yani daha çok bir hayatla başetmeyi bilen bir tip olarak göründü bana.Bilemiyorum.Sonuçta dağarcığıma kattığıma memnun olduğum bir kitap oldu.Yazar bana göre roman sanatının olmazsa olmazlarını yerine getirmiş işin hakkını vermiş.Teknik bir gözle bakılırsa yapılması gereken herşeyi yapmış.Ayın moderatörü Kelime Oyunu Kahramanı Süleyman kardeşime teşekkür ediyorum. Bir de dipnot: Bizim Qunegond kitabın fanatiklerindenmiş ve der ki; Kitaba dair makaleleri okuyarak giderseniz daha iyi anlarsınız çünkü bazı şeyler simgesel diyor.Bunu da belirtmek istedim.

4 Aralık 2010 Cumartesi

HIRSIZIN GÜNLÜĞÜ


Bu ayın moderatörü olarak ne zamandır okuma listemde bekleyen bir yazarı Jean Genet'i seçtim.
Doğduktan hemen sonra yetimhaneye terkedilen, ömrü boyunca pek çok defa çeşitli suçlardan tutuklanan, yazdıklarıyla Sartre, Andre Gide gibi döneminin usta edebiyatçılarının dikkatini çeken ve onların ricalarıyla hapisten kurtulan sıradışı bir yazar Jean Genet.
Bu kitabı okumak kadar sonrasında hakkında konuşmanın da çok keyifli olacağını düşünüyorum.

3 Aralık 2010 Cuma

Denize Doğru Yuvarlanan Telaşlı Adımlar

Bahar tadında bir Kasım akşamı, yine Kadıköy Starbucks’taydık. Bahadır’la kısa bir sohbetin ardından Cem de aramıza katıldı. İtiraf etmem gerekirse, erken ayrılmak zorunda kaldığım buluşmanın tadı damağımda kaldı. İskeleye doğru sallana sallana yürürken, aklımda Emily Bronte’nin nazenin sözcükleri dolanıyordu. Kulaklarımda uğuldayan rüzgarın narin pençeleri yüzüme vurdukça, 19. yüzyıl İngiltere’sindeki kırsal yaşamın nasıl olduğunu tahayyül etmeye çalıştım. Toprağın kalbine yuvalanan insanlar, yaşam mücadelesini en meşakkatli haliyle tecrübe ediyor olmalıydılar. Etrafımdaki ışıklı vitrinlerden kaçarcasına iskeleye vardığımda, beni Üsküdar’a ulaştıracak sarı dolmuşlara yöneldim. Bir an önce eve varıp buluşmamıza ilişkin düşüncelerimi yazmalı; kulaklarımın çevresinde pervaneler çizen ilham perilerimin uzaklaşmalarına izin vermemeliydim...

***

Saplantılı bir aşk hikayesi etrafında dönen Uğultulu Tepeler, tutkunun ve nefretin hangi boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne sermektedir. Dünya edebiyatında hususi bir yere sahip Heatcliff karakterinin merkezinde şekillenen hikaye, kara bir yazgı misali nesilden nesile aktarılan husumet düğümlerinin izlerini sürmektedir. İngiltere kırsalında, birbirlerine kilometrelerce uzak müstakil evlerin sonsuz yalnızlığı, gri bulutlardan dökülen yağmura karışmakta ve ortaya okuyucuyu derinden etkileyen kasvetli bir atmosfer çıkmaktadır. Genç yaşta ölen Emily Bronte’nin tek kitabı olan bu harikulade eser, yayınlandığı dönemde ciddi eleştiriler almış; özellikle dini otoriteler tarafından geleneksel toplum düzenine bir başkaldırı olarak nitelendirilmiştir. Bugün bir çok eğitim kurumunda ders kitabı olarak okutulan ‘Uğultulu Tepeler’, imkansız aşkların yürek paralayıcı dokusuna ustalıkla neşter vuran Bronte’ye, edebiyat dünyasında saygın bir yer kazandırmıştır.