6 Nisan 2011 Çarşamba

BLOĞUMUZ TAŞINMIŞTIR

Çok değerli takipçilerimiz.Bloğumuz erkekadamokur.wordpress.com adresine taşınmıştır.Lütfen bizi takip etmeye burdan devam ediniz.Herkese iyi okumalar...

Baba ve Piç-İzlenimlerim

Aylardır nihayet zorlanmadan okuyabileceğimiz bir kitap önerildi de rahat rahat okuyup geldik.Ben kendi adıma artık bu ay da bitirmeden gelirsem beni döverler diye düşündüğüm için kendimi zorlayıp bitirdim kitabı.Hatta son 7 sayfayı metroda okudum.Tam ucu ucuna denk geldi yani.

Kitapı sevdim diyebilirim.İlk başta fazla sayıda tek tek kurguya giren karakterler beni yorsa da sonlara doğru tüm karakterleri benimseyip gözümde canlandırabildim.Onların yerine kendimi koyabildim.Tabii unutmadan 1915 olayları konusunda Elif Şafak gibi düşünmediğimi belirtmek isterim.Bana sorarsanız olan biten nedeniyle kimseden de özür dilememiz gerekmiyor.Tarihsel perspektiften bakıldığında kısa sayılabilecek bir zaman dilimi öncesinde Ermeni terör örgütü Asala'nın 40'tan fazla diplomatımızı şehit ettiğini de Özür kampanyası başlatanlara hatırlatmak isterim.

Bunun dışında kitap bana sorarsanız roman tekniği açısından gayet temiz, gayet başarılı.Sonlara doğru son yirmi yılda her romanda göreülen Post Modernist zorlama ve kurgu manevralarını saymazsak.Bana sorarsanız kitabın başında da sonunda da yinelene ve böylece bir parantez oluşturan gökten başına ne gelirse gelsin şükredeceksin cümlesi gereksiz.Girişte de garipsedim sonda da.Tabii burda benim kavrayamadığım özel bir gönderme yoksa.Bilemiyorum.Onun dışında yine sadece bana özgü bir eleştiri Ben Armanuş'u fazlasıyla Elif şafak buldum.Canım ne var bunda Hikmet'te Oğuz Atay değil mi dediğinizi duyar gibiyim.evet öyle ama Hikmet akı karasıyla dengeli bir tip.Hatta gülünç.Yazarın Hikmet tiplemesiyle kendini zaman zaman aşağıladığı bile söylenebilir.Oysa Armanuş sanki ideal insan.Hem entellektüel hem güzel bir Elf (Ermeni) kadın.O kadar kategorize edilemez biri ki erkekler onu gördüğünde diliniy yutuyor kafaları karmakarışık oluyor vss.

Bir de toplantımızda da belirttiğim gibi Syf 192'de vücut ivmesi vesaire ne oluyoruz yahu? Elif abla hem sözel bilimlere vakıfım hem pozitif bilimlere mi demek istiyor.Hoop diyorum ben de o zaman.O iş o kadar kolay değil.Kitap içinde böyle egovari kaygılarla yazılmış bilimsel bilgilere hiç gerek yok.İrrite edici oluyor bence.
Neyse tüm zorlama ve irritasyonlara rağmen ben okumadan önceki önyargılarımdan kurtuldum bence E.Ş. sadece magazine güzel bir yazar değil aynı zamanda iyi bir yazar ve geldiği yeri hakediyor:Yalnız öyle edebiyatı kökünden değiştirecek bir dahi yazar falan değil.Yani örneğin bir Leyla Erbil değil ve olmayacak.

Görüşlerim bunlar.Gelecek ayki toplantı da görüşmek üzere.Herkese iyi okumalar....

7 Mart 2011 Pazartesi

41. Vagon'un Esrarı

Yaklaşık bir buçuk aylık kesintinin ardından Erkek Adam Okur’un geleneksel buluşması için yine Kadıköy Starbucks’taydık. Bahadır’la, Norveç’e yapacağı iş seyahati hakkında yaptığımız sohbetin sonuna Cem de yetişti. Kahvelerimizi içip Cem’in pastasını tırtıklarken Engin Geçtan’ın Tren adlı romanını tartışmaya koyulduk. Bilinmeyene doğru giden bir trendeki yolcuların hikayelerinin anlatıldığı; kuantum fiziği, kaos ve tasavvuf olgularına sık sık göndermelerin yapıldığı romanla ilgili ortak kanı, kitabın kimseyi tam anlamıyla tatmin edememiş olması. Hepimiz sırayla gerekçelerimizi sunduk. Engin Geçtan gibi değerli bir tıp adamı ve yazarı eleştirmek haddimize düşmez ama naçizane fikirlerimizi beyan ettik. Yazar, Ümran Kartal ile Radikal Kitap eki için yaptığı söyleşide aynen şöyle diyor: “David Lynch'in 'Mullholand Çıkmazı' filminden çıktım. Eve yürüyorum. Filmde ne olup bittiğini tam anlamadım. Ama ilişki kurmak için bir şeyi anlamak gerektiğini düşünmüyorum. Çok yoğun bir ilişki yaşadım ve David Lynch böyle hoş uçarsa bunu ben de denemeliyim dedim ve kendimi tamamen bırakıp bir şeyler yazmak istedim...” Bu kitabı tanımlamak için daha fazla söze gerek olmadığı kanaatindeyim.

2 Mart 2011 Çarşamba

Baba ve Piç

Mart ayının kitabı Baba ve Piç, Elif Şafak'ın 2006 yılının Mart ayında Metis Yayınları tarafından ilk basımı gerçekleşmiş romanıdır. İstanbul-Amerika arasında, biri Türk diğeri Ermeni asıllı iki aile üzerinden Türk-Ermeni ilişkilerini 90 yıllık bir zaman dilimi içerisinde inceleyen bir romandır. Eserde Türk-Ermeni ilişkilerine her iki cepheden bakılmış, Amerika'daki Ermeni diasporası ile Türkiyede'ki Türklerin birbirlerine bakış açıları Kazan ve Çakmaçıyan aileleri arasındaki tesadüfi ilişkilerle anlatılmıştır. Ayrıca eserde Türk-Ermeni sosyal yaşamı irdelenmiş, Türk ve Ermeni toplumları arasında varolan ortak his ve düşüncelerden de bahsedilmiştir.

25 Şubat 2011 Cuma

TREN KAÇTI

Engin Geçtan'ın Tren adlı kitabı bir miktar hayal kırıklığı yarattı ben de.Kitap alegorik bir ortamda açılıyor.Tren dünya, yolculuk, hayat, yasaklar, hayaller suçlar, ve cezalardan oluşan kalabalık ve alegorik ortam okuyucu da ilk anda hoş bir tat bıraksa da, devamında çözülemeyen düğümler, yerine oturmayan taşlar, soru işaretleri tatminsizlik noktasında bırakıyor bizleri. Üstüne üstlük bir son derece zor ve ustalık isteyen bir post-modernist anlatım tarzı benimsenmiş.Roman birkaç karakterin ağzından anlatılıyor.Başarılı örneklerini Trainspotting (Irvine Welsch),  Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (Ayfer Tunç) gibi eserlerde görebileceğimiz bu çoklu anlatım tarzı Tren'de maalesef eğreti duruyor.Engin bey engin birikimini..))) esere yansıtmakta, belki de ortaya çıkarmakta yeterince başarılı değil.Kitabın iyi tarafları seçilen isimlerin, karakterlerin bana göre ilginç ve başarılı olması.Dil konusunda başarılı buldum ben Engin Geçtan'ı.Konudan konuya atlamak yerine, tek bir omurga üzerinde ilerlemek, kurgunun başına sonuna sadık kalmak, gibi kurallara, eğer dahi bir yazar değilseniz, uymakta fayda var.Yine de umutsuz değilim. Geçtan'ın kendini geliştirebileceğini , roman vs yazmak adına gerekli birikim ve potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum.Gelecek ayki toplantıda buluşmak üzere.Herkese sevgiler.

21 Ocak 2011 Cuma

Ayın Kitabı: TREN

Bu ayki kitabımız Psikoterapist Engin Geçtan'ın roman türündeki eserlerinden Tren adlı kitap.Açıkçası Kızarmış Palamut Kokusu mu yoksa Tren mi diye arada kaldım ama bu roman daha çok beğenilmiş okur tarafından.O yüzden bunu seçtim.Engin Geçtan seçmemin sebebi ise psikoterapist olması ve okumadığım bir Türk yazar olması. Bu ay illa da bir Türk yazar seçeceğim diye bir inadım vardı.Yoksa çevremdeki arkadaşlardan çok sayıda kitap tavsiyesi aldım.Fakat Kadıköy Alkım'da geçirilen birkaç saatten sonra bunda karar kıldım.Umarım yüzümü kara çıkartmaz.Yazarı ve kitabı ben de çok az tanıyorum ama denemeye değer diye düşündüm.Bakalım beğenilecek mi? Herkese iyi okumalar...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Eşcinselin Günlüğü

Bu defa Caddebostan Starbucks'da buluştuk. Soğuk bir İstanbul akşamında, zahmetli bir yolculuk olduğunu itiraf etmeliyim. Gelir gelmez, grubumuza yeni katılan Okay'la tanıştıktan sonra Cem'e dert yandım neden mutat buluşma noktamızı değiştirdin diye. Sonra sonra alıştım mekana, hatta hoşuma bile gitti. Özellikle bahçe kısmı, sigara tiryakileri için biçilmiş kaftan. Ama yine de ilk göz ağrımıza dönmemiz gerektiğini dillendirdim. Neyse, lafı fazla uzatmayayım. Vakti zamanında Sartre'ın methiyelerine mazhar olan Jean Genet'nin, kendi yaşansıtından kesitler sunduğu Hırsız'ın Günlüğü'ydü bu ayki kitabımız. İsmine aldanmamak lazım ama. Daha ziyade, ateşli bir eşcinselin anılarına yer verdiği marjinal bir roman... Neredeyse her cümlesini irdeleyerek okumak lazım. Aksi halde, kitap sizi dışlayabiliyor. Yazarın aktardığı kopuk kopuk hikayelerde, toplum tarafından yanlış kabul edilen bazı hasletlerin yüceltildiğine tanık olabiliyorsunuz. Anlayacağınız, kişiye has ideallerin ve tutkuların, ahlaki normlar ne derse desin, özgürce yaşanması gerektiğinin altı çiziliyor. Mesela, bir kilise kumbarasının boşaltılması ya da yakın bir arkadaşın zulasının patlatılması sıradan bir olaymış gibi lanse ediliyor. İşin tuhafı, yazarın samimiyeti, okuyucuyu bu alışılmadık maceranın içine kolaylıkla çekiyor. Hatta bir süre sonra, normal hayatlarımıza karşı muhalif bir tavır takınmak bile mümkün. Altı çizilmesi gereken önemli bir husus daha var. Eşcinselliğe ilişkin duygu ve düşüncelerin cüretkar bir üslupla aktarılması özellikle muhafazakar okuyucunun midesini kaldırabilir. Bu kışkırtıcı kitabı arkadaşlarınıza önerirken dikkatli olmakta fayda var. Hasılı, Hırsızın Günlüğü'nü okumayı keşke daha uzun bir zamana yayma şansım olsaydı. O zaman, bu ilginç kitabı ve yazarını daha iyi anlayabilirdim. Yine de yeraltı edebiyatının en güzide eserlerinden birisi olarak kabul edilen bu romanı okuduğuma çok memnunum. Bu konudaki cehaletimizi bir nebze olsun azalttığı için Bahadır'a teşekkür etmeyi borç bilirim. Şunu da eklemeliyim ki terapi tadında geçen sohbetimiz, gecenin sonunda kendimi mükemmel hissetmemi sağladı.